Bu Blogda Ara

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Sayıların Sembolizmi


Sembol sözcüğü etimolojik olarak Latince Symbolum sözcüğünden Fransızca’ya, oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Sözcüğün ilk anlamı tanınma işaretidir. Kökeni ise Yunanca’daki, sumbolon sözcüğüdür. İşaret,sembol, alegori anlamına gelen sözcüğün kökeninde zaten birlikteliği belirten sum- ön eki vardır.
Sözcük anlamı olarak sembol , “Biçimi ya da doğası ile bir düşünceyi ya da düşünceler bütününü çağrıştıran nesne ya da resim” demektir. Meydan Larousse ise sembol tanımını “Duyularla algılanamayan bir şeyi belirten somut şey veya işaret” şeklinde vermektedir :
Yine Meydan Larousse’a göre sembolizm, “Olguları yorumlamaya veya inançları anlatmaya yarayan semboller sistemi” olarak tanımlanmıştır.
İnsanlar ilk çağlardan beri sembolleri kullanagelmişler, dönemlerinin, kendilerine göre özel ve gizli kalması gereken, bilgilerini bazı semboller aracılığı ile anlatmışlardır. İlk çağlarda evren ile ilgili bilgiler, psikoloji ile ilgili bilgiler, ezoterik bilgiler hep semboller aracılığı ile aktarılmıştır.
Mitler, efsaneler, folklorik öyküler, hatta masallar ve çeşitli sanat eserleri bizlere bu sembollerin aktarılmasını sağlamışlardır.
Burada karıştırılmaması gereken işaret ile sembol arasındaki farktır. Sembol belli bir düşünceyi ve olguyu ifade etmek için kullanılır. İşaret ise bir düşünceden çok bir hareketi ya da eylemi ifade eder. Örneğin kırmızı, trafikte dur işaretidir, ama kanı sembolize ettiği için durulması, dikkat edilmesi gereken yerlerde kullanılır. A, harf olarak bir nidayı işaret eder, ancak sembol olarak boğa çağından beri boğayı sembolize eder, çünkü ters dönmüş düşünürsek V, boğa başına benzer. Örnekleri çoğaltabiliriz, ancak bu konuya vakıf olması gereken bazı yazarların da bunu karıştırması üzücüdür. 
Sembollere geri dönersek, her sembolün, kendi döneminde bir düşünceyi anlatmak için kullanıldığıdır. Başka bir deyişle bir sembolü yorumlarken kendi döneminde ele almak gerekmektedir. Bunun bir istisnası ezoterik sembolizmdir.
Ezoterik öğretiler yıllar boyu üstatlar tarafından aktarılarak geldiği ve olabildiğince bozulmadığı için semboller uzun süreler anlamlarını korumuşlardır
Bunun tam tersi olarak sembol anlam değiştirmiş de olabilir. Yunan kültüründe Athena’ya ait olup aklı ve bilgeliği temsil eden baykuş , yine aynı coğrafyada, Anadolu’da uğursuz bir haberi de, uğursuzluğu da sembolize etmektedir. O dönemde rüyasında baykuş gören biri bunu bilgelik olarak yorumlarken, günümüzde uğursuzluk olarak yorumlanmaktadır.
Sembollerle ilgili olarak bilinmesi gereken bir husus da, bir sembolün birden fazla anlamı olabileceğidir. Kişinin tekamül seviyesine göre sembollerin içindeki derin anlamı anlaması olanaklı olacaktır. Bir başka deyişle sembollerin açıklamaları çeşitli seviyelerde olabilir, bunların anlaşılması ancak o yolda alınan yol ile orantılıdır. Bu da semboller yoluyla aktarılan ezoterik öğretilerin sadece inisiye olanlar tarafından anlaşılması açısından önemlidir. 
Semboller üzerine çok şey yazılabilir ancak bunları başka yazılara bırakıp konumuz olan sayıları inceleyelim .
Eşyaların niceliklerini belirtmek için kullanılan sayılar çağlar içinde sembolik anlamlar kazanmışlar ve bunları günümüze taşımışlardır. Burada şimdilik ilk on sayının sembolizmine bakarak konuyu daha iyi anlayabiliriz.

BİR :
Bir sayısı sembolik olarak herkesin ilk defada söyleyebileceği gibi TEK olanı, MUTLAK olanı sembolize etmektedir. 
İslam’da bir olan, tek olan Allah’tır. Allah sözcüğünün ilk harfi olan elif 1 şeklindedir ve ebcet hesabındaki değeri 1’dir. 
Bir sayısının bir başka özelliği de kendinden önce başka sayı gelmemesidir. Kendinden önce gelen sıfır hiçliği sembolize eder. Bir ise hiçliği takip eder ve diğer sayılar ondan türer. Burada Bir’in yaratılıcılık işlevi de ortaya çıkar. Tarot destesindeki bir numaralı kart olan Büyücü de başlangıç ve yaratılış anlamındadır.

Bu bağlamda Yunan alfabesindeki alfa (a) da başlangıcı temsil eder. İbrani alfabesindeki alef ise başlangıç olduğu gibi, bir inanışa göre diğer bütün harfler ondan türer.
Bir sembolizmi üretkenlikte de ortaya çıkmaktadır. Ataerkil toplumlarda üreme sembolü olan fallus da 1 şeklinde sembolize edilir. 
Bazı yazarlar göre 1 ayakta duran insanı da sembolize etmektedir. Bir için başka sembol açıklamaları da vardır. Güneş de bir tanedir ve bu yüzden Mutlak Bir’in sembolü olarak Güneş de kullanılmıştır.

İKİ :
İki sayısının sembolizminde akla gelen kuşkusuz evrendeki düaliteyi sembolize ettiğidir. 
İlk toplumlarda etraftaki en ulu kavramlar tekti ; Dünya, Güneş, Toprak Ana..gibi. Ancak erkeğin üremedeki rolünün ataerkil toplumlar tarafından ön plana çıkartılması evrendeki düailitenin de ön plana çıkmasına neden olmuştur. Dünya/öteki dünya , Güneş/Ay, Toprak Ana/Erkek Tanrı (Kybele/Attis gibi) düalite, hatta kadın/erkek, dişil/eril, sıcak/soğuk, gündüz/gece gibi ikilikler vurgulanmaya başlanmıştır.

ÜÇ :
“Allah’ın hakkı üçtür”. Küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bu söz üç sayısının kutsallığı hakkında gereken bilgiyi vermektedir. Hıristiyan toplumda yetişen biri ise kutsal üçlemeden bu sayının kutsallığına aşinadır.
Üç sayısı eski toplumlarda gök-yer-yeraltı üçlemesi ile kutsaldı. Üçleme Mısır mitolojisinde İsis-Osiris-Horus şeklindedir. Yunan mitolojisinde ise bu Zeus-Poseidon-Hades (Gök ve yer-Deniz-Yer altı) şeklinde varolmuştur. Hristiyan inancında ise Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine dönüşmüştür. (Bazı yerlerde Baba-Oğul-Meryem şeklinde). Bu üçleme İslam’da bazı mezheplerde Allah-Muhammet-Ali şeklinde görülmektedir.
Üçlemenin bir sembolik yanı da kutsal birleşme ve doğan çocuktur , bir başka deyişle baba-anne ve çocuk da bir üçlemedir.
Bir başka üçleme de Beden-can-ruh üçlemesi olarak gösterilebilir.
Sayı olarak üç kendisinden önce gelen iki sayının toplamı olarak da (1+2=3) önemlidir.
Üç sayısı sembolik anlamlarının bir bölümünü üçgen şekline de devretmiştir. Üçgen sembolizmi ile üç sayısının sembolizmi arasında benzerlikler vardır.

DÖRT :
Dört sayısının sembolizmi çok ilginçtir. Dört bir çok farklı şeyi ifade edebilir.
Bir masayı gözümüzün önüne getirebileceğimiz gibi en sağlam denge dört ayak üzerinde olur. Bir çok hayvan da dört ayağı üzerinde durmaktadır. İnsan da emeklerken dört ayağı üzerinde emekler. Böylece dört sağlamlığı düşündürtmüştür. Dilimizde varolan “dört elle sarılmak”, “gözünü dört açmak” gibi deyimler de yapılan işin sağlamlığını belirtmektedir.
Dört ayrıca dört temel yön ile de alakalıdır. Böylece etrafımızın dört parçaya ayrıldığını kabul edebiliriz. Aynen “dünyanın dört bucağı” deyiminde olduğu gibi.
Dört sayısı aynı zamanda dört elementi de (Ateş-Hava-Toprak_su) sembolize eder. Böylece dört, dünyanın yapı taşı olarak da yer alır.
Hıristiyanlıktaki haç, dört İncil, İslam’daki dört büyük melek, dört halife bu sembolizmle alakalıdır.

BEŞ :
Beş genelde yaşadığımız dünyayı ve insanı sembolize eder. Teozoflara göre günümüzdeki insanlık beşinci kök ırktır.
Beş, elimizdeki beş parmaktan dolayı da önemlidir. Eski mağara yerleşimlerine bakarsak insanların erleştikleri bölgelerde beş parmak izlerini de görürüz.
Beş sayısı dört elementle de ilgilidir. Eski çağlarda dört elementi bir arada tutan bir beşinci elementin varlığı düşünülmüştür.
Sembolizmde beş köşeli yıldız yaşamın sembolü olarak da kullanılmıştır.
Beş vakit namaz, İslam’ın beş şartı, beş ile ilgili sembolizme örnek olarak verilebilir.

ALTI :
Altı sayısının sembolizmi üzerinde düşününce kuşkusuz akla ilk gelen Süleyman’ın mührü olacaktır. İçiçe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan bu şekil altı köşelidir. Çok eski çağlardan beri kullanıldığı düşünülmektedir.
Yukarı bakan üçgenin tekamül ederek tanrıya ulaşan ruhu, aşağıya bakan üçgenin ise toprağa dönüşü temsil ettiği düşünülmektedir. Bir başka açıklamaya göre ise yukarı çıkan ateşi ve aşağıya akan suyu sembolize etmektedir.
Altı sayısı 3+3 ‘tür. Bir özelliği de 1x2x3 olmasıdır. 6 sayısının ayrıca bölenlerinin {1,2,3} toplamı da kendisine eşittir. Böylece altı mükemmel bir sayı olarak düşünülmüştür.
Tanrının dünyayı altı günde yaratması da altının mükemmel olma özelliği ile alakalı olabilir.

YEDİ :
Yedi ile ilgili sembolizm her ana karşımıza çıkmaktadır.
Yedi sayısı ile ilgili sembolizmin kökeninde eskiden yedi gezegen olduğuna inanılması vardır. Dünya sabit, bütün gezegenlerin onun etrafında döndüğüne inanıldığı için bu gezegenler Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Ay ve Güneş’tir. Eskiden her gezegenin bir gök katında olduğu düşünülmekte olduğundan “Göğün yedi katı” deyimi o günlerden kalmadır. Aynı şekilde “yukarıda olan aşağıda olanla aynı olduğu” için yerin de “yedi katı” vardı. Bazı ezoterik öğretilerdeki yedi basamaklı inisiyasyon da sembolik olarak göğün yedi katına ulaşmayı ifade etmektedir.
Eskiden her gezegene bir kutsal gün olduğu için bir haftada yedi gün vardır. Haftanın günlerinden Pazartesi Ay, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs, Cumartesi Satürn , Pazar ise Güneş ile alakalıdır.

SEKİZ :
Sekiz , yedi kat gökyüzü inancının bir uzantısı olsa gerek tanrı katını temsil etmektedir. İslam’da sekizin Cennet’i temsil ettiği de düşünülmüştür. Ayrıca sekiz cennet ve yedi cehennem olduğu inancı da bu sembolizmle alakalıdır.
Hıristiyanlıkta ise gökyüzü tahtını sekiz melek taşır. Aynı inancın benzeri İslam’da da vardır.
Sekiz aynı zamanda tutulan yolda sonuna gelmeyi de, mükemmelleşmeyi de ifade eder. Budizm’deki sekiz yapraklı lotus çiçeği de sekiz aşamalı bir sistemin sembolüdür. Aynı şekilde Tapınakçılar arasında da sekiz aşamalı bir inisiyasyon sistemi de vardır.

DOKUZ :
Dokuz eski sembolizm de bir bitişi göstermektedir. Zaten tek haneli sayıların sonuncusudur. Dokuz üçün karesi olduğundan da bir erişilen noktayı , tamam olmayı göstermektedir.
Ancak dokuz sonun olduğu yerde başlangıcın da olması gibi başlangıcı da haber verir.
Eskiden göğün dokuz katı olduğu inancı da yaygındı. Buna göre dünya + 7 yıldız katı + sabit yıldızların olduğu kat , dokuz kat etmekteydi. İlginç olan bir başka husus da eski Türk inançlarında da göğün dokuz katı olduğuna inanılmasıdır. Aynı inanç Meksika’da da vardır. Aztekler yerin dokuz kat altı olduğuna da inanmaktaydı.

ON :
On en eski zamanlardan beri belki de ilk dört sayının toplamı olmasından ötürü mükemmelliği temsil ediyordu. (1+2+3+4=10)
İki elin parmaklarının sayısı olması da tamlığı ve mükemmelliği gösteriyordu.
Musa’ya gelen on emrin de bu sembolizmle alakası vardır. Ayrıca Zohar’da ifade olunduğu gibi evren on sözcükle yaratılmıştır.
Mayalarda on sayısı bir destenin sonu olduğu için sonu da sembolize etmekteydi. Ancak her kültürde olduğu gibi bu bitiş aynı zamanda bir başlangıcı da göstermekteydi.
Sayılar hakkına yazılacak çok şey var. 0,11,12,13,16,17,19,33,41 gibi sembolik yönü ağır basan bir çok sayıyı burada inceleyemedik. Bu sayılar da ancak başka bir araştırmanın konusu olabilirler. 

KAYNAKÇA
ALLEAU René , La Science des Symboles , Editions Payot & Rivages, Paris, 1996
DURAND Gilbert, L’Imagination Symbolique, Presses Universitaires de France, Paris, 1964
ELIADE Mircea , Mitlerin Özellikleri (çev. Sema Rifat), Simavi Yayınları , İstanbul , 1993
ERSOY Necmettin , Semboller ve Yorumları , Kendi Basımı, İstanbul , 2000
JULIEN Nadia, Grand Dictionnaire des Symboles et des Mythes, Marabout, Alleur, 1997
JUNG Carl Gustav , The Archetypes and the Collective Unconcious, Routledge, London, 1996
JUNG Carl Gustav , Aion, Researches into the Phenomenology of the Self, Routledge, London, 1991
JUNG Carl Gustav (editor) , Man and his Symbols , Arkana, London, 1990
LARSEN Stephen, The Mythic Imagination, Bantam Books, New York, 1990
SCHIMMEL Annemarie, Sayıların Esrarı (çev. Mehmed Temelli), Verka Yayınları, İstanbul, 1997
 

5 Ağustos 2010 Perşembe

Amerika Birleşik Devletleri

Dünyadaki hemen hemen bütün oyunların merkez üssü olan ABD yi önce tanımak ve sonra yorumlamak gerekir. Tanımlama kısmını bulduğum bilgilerle ben üstleneceğim. Yorumlama kısmı size ait. Bu ülkeyi herşeyiyle bilmelisiniz ki oyunlarına kanmamalısınız.

* sistematik kizilderili soykirimiyla baslayarak...

* 1898'de meksika'yi isgal etti.

* ayni yil (1898) küba'ya girdi.

* 1921 yilinda nikaragua'yi isgal etti. ulusal muhafizlar adli ve
basini somoza'nin çektigi terör örgütünü kurdu. anti-emperyalist
direnisin basini çeken sandino ve 300 kisiyi katletti. 40 yildan
fazla sürecek bir terör devrini baslatti. sabotaj ve suikastlar
düzenledi.

* 1945'te japonya'nin hirosima ve nagazaki kentlerine atom bombasi
atarak bir anda 250 bin kisiyi vahsice öldürdü.

* 1950-53 yillari arasinda yüzbinlerce yurtsever koreliyi katletti.

* 1954'te binlerce guetamalaliyi öldürdü.

* 1955'te endonezya, laos ve kamboçya'da çok sayida cia operasyonu düzenledi.

* 1956-59 yillari arasinda kübada 60.000 kisiyi, abd'li danismanlarin ve batista'nin birlikte yürüttügü operasyonlarda katletti.

* 1961'de küba'ya karsi domuzlar körfezi çikartmasini örgütledi.

* 1965'te isbirlikçi suharto, 1 milyon komünist ve ilerici endonezyaliyi katletti.

* ayni yil dominik'e parasütçülerini indirdi ve 10 bin dominikliyi katletti.

* 1975'te vietnam'dan kovuldugunda arkasinda milyonlarca ölü ve sakat birakti. abd'nin vietnam'da halkin üzerine attigi 638 bin ton bomba, ii.dünya savasi sirasinda avrupa ve afrika'ya atilan toplam bombalarin yarisidir. kisi basina asagi yukari 5 bomba atildigi söylenmektedir. milyonlarca insan stratejik köylere sürülmüs, onbinlerce kadinin irzina geçilmis, yüzbinlerce insan sakat birakilmistir, milyonlarca insan iskenceden geçirilmistir.

* 1970-75 yillari arasinda kamboçya ve laos'ta 1 milyon insani katletti

* 1973'te sili'de cia'nin düzenledigi darbe ile 30 bin kisi katledildi.

* arjantin'de fasist generallerle yaptigi isbirligi sonucu 30 bin kisi kaybedildi.

* 1983'te lübnan'a müdahale etti. 14 bin deniz piyadesinin katildigi operasyonda binlerce ilerici yurtsever lübnanli katledildi.

* ayni yil lübnan'a ikinci bir müdahalede bulundu. akdenizde eskiyalik yapan amerikan 6, filosuna ait savas gemileri lübnan'a günlerce bomba yagdirdi.

* yine ayni yil grenada'yi isgal etti. yüzlerce ilerici ve yurtsever katledildi.

* 1986'da uluslararasi haydutluk örnegi sergileyerek libya'yi bombaladi, bine yakin sivili katletti. ülkeye ambargo uygulayarak deniz ablukasina basvurdu.

* 1989'da panama'ya asker çikartti ve 5 bin panamaliyi öldürdü.

* 1991'de irak'in kuveyt'e girisini bahane ederek diger emperyalist güçleri de ardina takarak irak halkina karsi bomba yagdirdi. 100 binin üzerinde insani katlettigi bu vahseti iletisim kanallariyla tüm dünyaya resmen izlettirdi. abd uçaklari irak halkinin üzerinde 12 bin sorti yaptilar.

* somali'deki durumu bahane ederek yine diger emperyalist güçleri de pesine takarak ülkeyi isgale giristi.

* iran'a karsi baslattigi ambargoyu yillardir sürdürüyor.

* latin amerika'da abd'nin bulasmadigi savas, katliam, insan haklari ihlali yok gibidir. nikaragua'dan kaçan iskenceci, halk düsmani kontralari özgürlük savasçilari adi altinda honduras'ta üslendirdi ve silahlandirarak nikaragua halkinin üstüne saldirtti. birçok latin amerika ülkesinde de ulusal muhafizlar adi altinda ölüm mangalari'ni örgütledi, egitti, finanse etti, silahlandirdi ve halkin üzerine saldirtti.

* sadece 1946-1975 yillari arasinda tam 215 kez askeri gücüne basvurmustur. ayni yillarda insanliga 19 kez nükleer silah kullanma tehdidini savurmustur.

________________________________________________

İlk Bilgi :
Abd Anayasası:
ABD Anayasası, ABD'nin en üstün hukuk kaynağıdır. Amerika Birleşik Devletleri teşkilatının iskeletini oluşturur. Anayasa, devleti üç ana kuvvete ayırır. Yasama kuvveti, iki meclisli ABD Kongresince temsil edilir. Yürütme kuvvetinin başı ABD Başkanıdır. Yargı kolunun en üst makamı ise, dokuz üyeli Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'dir. (Supreme Court of the United States) Bu üç kuvvetin teşkilatlarının yanında, anayasa, dikkatle her bir kuvvetin uygulamasının da ana hatlarını çizer. Ayrıca, bağımsız eyaletlerin sayısız hakkını da güvence altına alır; Birleşik Devletler'in federal sistemini tesis eder.
ABD Anayasası, 17 Eylül 1787'de Philadelphia, Pennsylvania'da Anayasa Konvansiyonu'nca ve daha sonra her bir eyalet kanvansiyonu tarafından "halk adına" kabul edildi. Kabul edilmesinden bu yana yirmi yedi kez değiştirildi. İlk on değişiklik, "United States Bill of Rights" adıyla bilinir. Anayasa, ABD hukuku ile ABD siyaset kültürünün merkezinde yer alır. ABD Anayasası, herhangi bir millete ait en eski federal anayasadır. El yazması ya da "temize çekilmiş" orijinal hali, Washington'daki Ulusal Arşivler ve Kayıtlar Kurumu'nda (National Archives and Records Administration) sergilenir.

Orjinal El Yazmaları İçin Bakınız :
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Constitution_Pg1of4_AC.jpg

ABD Anayasası Maddelerine Bakmak İçin ;
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/245/2199.pdf

________________________________________

özel şahısların elinde yaklaşık (65 milyonu tabanca) 192 milyon ateşli silahın bulunduğu ülke.
yetişkinlerin %29'u silah taşıyor.evlerin %39'unda bir ateşli silah bulunuyor.
her yıl 30 ila 40bin kişi ateşli silahlar sebebiyle hayatını kaybediyor. örneğin 1998'de , 30,708 kişi ateşli silahlarla ölmüş. bu olayların 12,102'si (%39) cinayet , 17,424 (%57) intihar; 866'ü (%3) ise kaza. 316'sinda ise sebep bulunamamış (%1) . 1999'da işlenmiş cinayetlerin sadece 134'u meşru müdafa kapsamında sayılmış.

in 1996'da tabancayla işlenmiş cinayetlerin sayısı 9.390. karşılaştırma açısından aynı yıl almanya'da 213, kanada'da 106 , ingiltere'de 30 , japonya'da 15 ve yeni zelanda'da 2 kişi tabancalı saldırıda hayatını kaybetmiş. öte yandan , kore savaşında ölen abd vatandaşı sayısı 33,651. bu rakam vietnam savaşı için 58,148.

_________________________________________


İlk önce yıldızlar yerine ingiliz bayrağı ve 13 çizgi (13 eyalet) Sonra 13 yıldız ve 13 çizgi. Sonra 15 yıldız ve 15 çizgi (15 eyalet) olmuş.Daha sonra akıllı biri her eyalet eklendiğinde 1 çizgi ve 1 yıldız eklemenin saçma olduğunu farketmiş, bayrak 15 yıldız ve ilk 13 eyaletin anısına 13 çizgi olmuş. Zamanla 48 yıldız ve 13 çizgi olmuş, en son birliğe alaska ve hawaii de katılınca 50 yıldız ve 13 çizgi haline gelmiş.Her yeni eyalet katıldığında, bir sonraki 4 temmuz'da bayrağa bir yıldız daha eklenir. Edit : 4 Temmuz Amerikan Bağımsız Bildirgesi..

ABD Ulusal Marşı

The Star-Spangled Banner (Yıldız-Bezeli Sancak), Amerika Birleşik Devletleri'nin ulusal marşıdır.

Sözleri 13 Eylül 1814 tarihinde Fort McHenry'nin İngiliz ordusuna karşı savunulması sırasında, 35 yaşındaki şair ve avukat Francis Scott Key tarafından yazıldı ve sonra To Anacreon in Heaven adlı bir İngiliz meyhane şarkısının bestesine uyacak şekilde söylenmeye başladı. 1931 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongresi çıkardığı bir kanun ile, şarkıyı Amerika Birleşik Devletleri ulusal marşı ilan etti.

ABD Ekonomisi ve Türkiye

http://www.adana-to.org.tr/tr/ulkeraporlari/Raporlar/US.pdf
Ayrıntılı Bilgi İçin..

ABD EYALETLERİ        



Eyaletler Hakkında Kısa Bilgiler İçin
http://www.turkcebilgi.com/abd%27nin_eyaletleri/ansiklopedi

ABD Başkanları Listesi İçin

http://tr.wikipedia.org/wiki/Amerika_Birle%C5%9Fik_Devletleri_devlet_ba%C5%9Fkanlar%C4%B1_listesi

Amerika Kimdir? Niçin Defolmalıdır?

Çünkü
dünya halklarına karşı bu suçları işledi!



Çünkü Amerika emperyalist bir ülkedir. Bir emperyalist olarak en temel özelliği sömürgeci olmasıdır. Sömürgecilik, tarih sahnesine çıktığından beri, hangi bunalım dönemine ait hangi biçimi olursa olsun, halklara sadece açlık, sefalet, kan, gözyaşı götürmüştür. Gittiği ülkelere bunları götüren emperyalizm, o ülkelerin tüm zenginliklerini de kendi ülkesine taşımıştır.

Amerika'nın dünya halklarına karşı işlediği en büyük suçların başında bu gelir.

Dünya ekonomisine hükmeden bir avuç Amerikan tekelinin sahip olduğu güç, işte bu vahşi sömürü ve gasptan elde edilmiştir.

- Amerika'da ilk zenginlik, Kızılderililer'in topraklarına el konulmasıyla oluşmuştur; ki o birikim, soykırım ve asimilasyonla sağlanmıştır. Burjuvazi, ilk sermaye birikimlerini de yine köle ticaretinden ve köle emeğinden yaptı Amerika'da. 20. yüzyılın başından itibaren emperyalist kamp içinde yerini aldı ve emperyalist tekellerin pazar ihtiyacı için Latin Amerika'da işgallere girişti. ABD'nin işgal ve sömürüsüne karşı Latin Amerika halklarının ulusal, sosyal, kurtuluş mücadelelerini kanla bastırdı; Latin Amerika'yı bu dönemde adeta kan gölüne çevirdi...

Amerika, herhangi bir empeyalist değildir. Emperyalistlerin dünyadaki jandarmasıdır. Bu konumunu da ikinci emperyalist paylaşım savaşı sonrasında almıştır. Ve Amerika'nın asıl büyük suçları da bu dönemde işlenmiştir.

1946-1975 yılları arasında amaçlarına ulaşmak için tam 215 kez askeri güce başvurdu. Amerikan askeri güçleri, bu tarihten sonra da dünyanın bir çok bölgesinde tekeller adına savaştı.

Amerika, dünya'nın bir çok bölgesinde, bölgesel savaşlar çıkartarak halklar arası düşmanlıklar yarattı.

1945'de Japonya'nın yenilgisi kesinleşmişken, tüm dünyaya askeri gücünü ilan etmek ve esas olarak da savaş sonrasına ilişkin sosyalist sisteme gözdağı vermek amacıyla Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atarak 250 bin kişiyi katletti.

Sonraki yıllarda da halklara karşı, onlarca kez nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Napalm bombası kullandı.

Çin'de, Japon işgalinden 1949 halk devrimine kadar olan süreçte işbirlikçileri destekleyerek milyonlarca Çinli'nin katledilmesine ortak oldu.

Kore'de devrimi önlemek için ülkeyi işgal edip ikiye böldü. Savaş boyunca yüzbinlerce Koreli"yi katletti.

Vietnam halkının kurtuluş savaşını bastırmak için 13 milyon 475 bin Vietnamlı katledildi.

Küba'da devrimi bastırmak için işbirlikçi Batista'ya darbe yaptırdı. 60 bin Kübalı katledildi.

1965'te işbirlikçi Suharto eliyle 1 milyon Endonezyalı katledildi.

1970-1975 arası Kamboçya ve Laos'ta devrimleri engellemek için 1 milyon kişi katledildi.

1991'de ABD'nin Irak'a yağdırdığı bombalarla 10 bin Iraklı katledilirken savaş sonrası uygulanan ambargoyla da yarım milyonu çocuk olmak üzere 1,5 milyona yakın Iraklı katledildi.

1990-1997 arasında Somali, Liberya, Ruanda, Burundi, Sierra Leone, Zaire, Kongo, Etiyopya'da yaşanan savaşlarda ve bunun sonucu oluşan kıtlıkta toplam 4 milyon kişi katledildi.

2001 Afganistan'ın işgali ve 2003 Irak'ın işgalinden bugüne 1,5 milyonun üzerinde Afganlı ve Iraklı'yı katletti. Amerikan'nın işgal ve katliamı halen sürüyor.

Vietnam'da, Kamboçya'da, Mozambik'de, Kore'de, Latin Amerika'da, Türkiye'de... dünyanın hemen her yerinde işlemediği suç, karışmadığı darbe, ortak olmadığı hemen hiç bir katliam yoktur.

Amerika'nın suçlarının hepsini burada saymak mümkün değildir; Amerika'nın suçları genellikle kitaplar doldurmaktadır. Latin Amerika'dan, Asya'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya, Balkanlar'a kadar dünyanın her tarafında çıkarları için halkların kanını dökmüştür. Kaldı ki yukarıdaki suçları, kurşunlarla, bombalarla işlenen suçlardır.

Bir de doğrudan ekonomik suçları vardır. Eğer bugün bir milyarın üzerinde insan açlık sınırının altında, yiyecek ekmeğe muhtaç yaşam savaşı veriyorsa, dört milyarın üzerinde insan yoksulluk içindeyse, bunun baş sorumlusu Amerika'dır. Amerika'nın başını çektiği sömürü düzenidir. Amerika diğer emperyalist ülkeleri de arkasına alarak, tüm dünya halklarına kan kusturmaktadır.

Kısacası, dünyanın her hangi bir köşesinde aç bırakılan, acı çektirilen, zulmedilen ve katledilen tek bir insanın bile -dolaylı ya da dolaysız- sorumlusu Amerika'dır dersek kesinlikle abartmış olmayız.

*


Amerika Kimdir? Niçin Defolmalıdır?


Çünkü
Türkiye halklarına karşı bu suçları işledi!



Anlaşmalar vardır, ülkelerin kaderini değiştirir. Dönemler vardır, artık tarih, ondan öncesi ve sonrasıyla ayrılır. 1940'ların ikinci yarısında girdi ülkemize Amerika. Ve bir daha çıkmadı. Türkiye'nin Amerika'nın yeni-sömürgesi olmasından önceki tarihiyle sonraki tarihi ayrı iki tarihtir.

Yoksulluğu ondan önce de bilirdik; ama ulusal aşağılanmayı gördük Amerika'yla... Anadolu'nun üslerle delik deşik edildiğini gördük. Türkiye ordusunun askerlerinin satıldığını gördük. Ve kan gördük. Ölülerimizi gömdük.

- Amerika; Kore'de kendi çıkarları için Türkiye askerini katlettirdi... Oligarşi, Amerika adına Kore'ye binlerce asker gönderdi. 850 asker Kore'de yaşamını yitirdi. Binlercesi "kayboldu".

- Amerika; Kontrgerillayı örgütledi: Halkın mücadelesini bastırmak, devrimcileri yoketmek için, örgütler kurdu.

- Amerika; Türkiye'yi "Kominizme karşı Yeşil Kuşak"ın bir parçası yapıp, Ortadoğu halklarına karşı suçlarına orta etti.

- Amerika; 12 Mart 1971 Darbesini yaptırdı: Halka, aydınlara karşı balyoz harekatları gerçekleştirildi.

- Amerika; Devrimci önderleri katletti: 30 Mart 1972'de, 6 Mayıs 1972'de, 18 Mayıs 1973'de devrimci hareketin önder kadroları katledildi.

- 1 Mayıs 77'den 16 Mart'a; kitle katliamları Amerika'nın eseridir.

- Amerika; Halklar arasındaki inanç farklılıklarını kullanarak Alevi-Sünni çatışmasını körükledi: Erzincan, Malatya, Sivas, Maraş ve Çorum'da Alevi-Sünni halkın içiçe yaşadığı bölgelerde provokasyonlar çıkartarak yüzlerce aleviyi, devrimci, demokratı katletti.

- Amerika; komando kampları kurdu, faşistleri eğitti; faşistler, Ankara'da Bahçelievler, Balgat ve Piyangotepe katliamları gibi onlarcasını gerçekleştirdi. Sorumlu, CIA'ydı.

- Amerika; devrimci, demokrat, ilerici öğretim görevlisi, aydın ve bilim adamlarına yönelik suikastler düzenleterek katledildi.

- 12 Eylül darbesi: 12 Eylül 1980'de faşist Amerikancı orduya darbe yaptırdı. Yüzbinlerce kişi gözaltına alındı, işkenceler gördü, katledildi, hapishanelere dolduruldu. Açık faşizm Amerikancı cunta tarafından kurumsallaştırıldı.

- 12 Temmuz ve 17 Nisan katliamı: 12 Temmuz 1991 ve 17 Nisan 1992'de olduğu gibi Devrimci Hareketin önder kadro ve savaşçılarına yönelik sayısız katliam, bizzat ABD isteğiyle gerçekleştirildi.

- İşkenceler: CIA'nın eğittiği işkenceciler, yüzlerce devrimci, yurtseveri işkenceyle katletti,

- Gözaltında kayıplar ve faili meçhuller: Binlerce devrimci-yurtsever gözaltına alınıp kaybedildi.

- Hapishanelerde, Buca'dan başlayarak onlarca katliam gerçekleşti. Ulucanlar'da katledilen devrimciler, Ecevit tarafından Beyaz Saray'a armağan edildiler..

-Hapishanelerde teslim almanın ikinci boyutu tecritti ki, o da Amerika'dan alınmış bir politikaydı zaten..

Ülkemizin yeraltı-yerüstü zenginliklerini yağma ve talan ettirildi: IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar aracılığıyla ülkemiz borçlandırılarak ekonomik olarak Amerikan emperyalizmine bağımlı hale getirildi. Yeraltı-yerüstü tüm zenginliklerimizi talan ettiler ve bu talan AKP iktidarı tarafından en pervasız biçimde sürdürülmektedir.

Emeğimizi, alınterimizi sömürdü: Halkımız emperyalist tekellerin ucuz emek gücü haline getirildi. Emeğimizi-alınterimizi kanımızı sömürdüler, sömürmeye devam ediyorlar. Altmış yılı aşkın zamandır halkımızın yaşadığı açlığın, sefaletin tek sorumlulusu başta Amerikan olmak üzere emperyalizm ve işbirlikçisi oligarşidir.

- Orduyu Amerikanın işgal ordusuna dönüştürdü: Topraklarımız, NATO'nun, ABD'nin askeri üssü haline getirildi. Amerika, ülkemizdeki üsleri Irak, Afganistan halkına karşı kullanarak binlerce kişinini katledilmesi suçunu işlemiştir.

Emperyalizmin yoz kültürüyle halk zehirlendi... Emperyalistlerin halkı rahatça sömürebilmek için başvurduğu yöntemlerden birisi de yozlaştırma politikasıdır. Ülkemizde de halk, uyuşturucu, fuhuş, kumar, şans oyunları, tüketim gibi kapitalizmin yoz kültürüyle duyarsızlaştırılmaya çalışıldı.

Amerika, kelimenin tam anlamıyla yıktı geçti Anadolu'yu, 70 milyonu yoksullaştırdı, ülkemizi kan ölüne çevirdi... Amerikancılar, ancak özeti sıralanan tüm bu suçlara ortak oldular.

CIA Hakkında...




ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (İngilizce: Central Intelligence Agency (Merkezi Haber Alma Teşkilatı) ya da CIA). 1947'de ABD başkanlarından Harry Truman tarafından kurulan, Birleşik Devletleri birimleri için gereken ABD dışı ülkelerle ilgili istihbarat bilgilerini toplayan kurumdur. Merkezi Virjinya eyaletindeki Langley'de bulunmaktadır.
CIA yasasına göre; kurum, organizasyonunu, görevlerini, personellerinin sayısını ve maaşlarını saklı tutmak hakkına sahiptir. Soğuk Savaş yıllarında ve sonrasında CIA pek çok gizli operasyonda rol alarak siyasi rejimleri zayıflatmaya ve hükümetleri devirmeye çalışmıştır.
1947'de Kongre, Milli Güvenlik Konseyi ile (National Security Council, NSC) bu konseyin yönetimi altında çalışmak üzere (CIA) kuruldu. CIA, NSC'ye milli güvenliği ilgilendiren konularda bilgi toplayıp verecek, elde edilen bilgileri değerlendirdikten sonra, hükümetle ilgili yerlere ulaştırılmasını sağlayacaktı. CIA; NSC'nin vereceği emirler doğrultusunda, güvenlikle ilgili istihbarat işlerini yerine getiriyordu.
Değişik kesimlerden seçilen CIA yöneticileri arasında, ABD'ye başkanlık yapan George Bush da bulunmaktaydı.

Organizasyon yapısı

CIA dört müdürlük halinde çalışmaktadır:
İstihbarat Müdürlüğü
Her türlü istihbarat aracı ile bilgi toplama, casusluk faaliyetlerini yürütür. Gizli olarak yapılan istihbaratı değerlendirir. Havadan çekilen (uydu, uçak vs.) resimleri, radyo, telefon, televizyon, telgraf, telsiz gibi ulaştırma araçları ile toplanan bilgileri değerlendirir. Bu değerlendirmeler, raporlar halinde, ilgili makamlara gönderilir.Karşı haberalma daire başkanlığı ile koordineli olarak çalışır.Harekat Müdürlüğünün ihtiyacı olan kapsamlı bilgileri ve verileri operasyon aşaması da dahil temin eder.
Harekat Müdürlüğü
Gizli operasyonları yürütür.Aktif olarak rol almaz arka planda planlamaları yapar.
Bilim ve Teknoloji Müdürlüğü
Teşkilat elemanlarını, son teknolojik gelişmelerde eğitmek, kullanmasını öğretmek. Kullanılan araçları geliştirmek, yapılan operasyonlara bilimsel ve teknik destek sağlamak, bu kısmın vazifesidir.
Yönetim Müdürlüğü
Teşkilat personelinin, toplanan bilgilerin, tesislerin güvenliğini sağlar.
CIA'nın şimdiye kadar başka devletlerde birçok operasyon yaptığı meydana çıkarıldı. Bütün bu işleri yapabilmek için, CIA'ya geniş bir maddi imkân tahsis edilmektedir. Kadrolarında devamlı memur şeklinde on altı bin kişi (tahmini) çalışmaktadır.
CIA'nın faaliyetleri çeşitli dedikodulara sebep olduğundan son yıllarda ABD Kongresinde durumu incelenmiş, Pike Raporu hazırlanmış, kamuoyuna açıklamalar yapılmıştır.
Bazı devlet başkanlarını, devlet ileri gelenlerini suikast düzenleyerek öldürtmek, ülkeler içinde bazı etnik grupları teşvik ve tahrik ederek karışıklıklar çıkarmak, hükümetleri devirmek gibi işleri CIA'nın yaptığı ortaya çıkarılmıştır.
CIA, ABD içinde olduğu gibi, bütün dünyada ve özellikle Orta Doğu'da faaliyet gösterir.
CIA, 30 Eylül 2007 tarihinde İran parlementosunun aldığı bir kararla terörist örgüt ilan edildi.

__________________________________________________________________

953
iran’da sah riza pehlevi’nin tahtina geri dönmesi icin musaddık’i devirir.
amac: iran petrolüne sahip olmak.
1980’de tahran’daki 63 amerikali esiri kurtarma operasyonu basarisizlikla sonuclanir.

1954
guatemala bagimsiz bir ülkedir, ama amerikan united fruit sirketi
cikarlarinin tehlikede oldugunu iddia eder.
cia tarafindan egitilmis 480 silahli asker hükümeti devirir.

1961
miami'de besledigi kübalı göçmenlerden bir grup ile domuzlar burnu çikarmasini yapar.
bu çikarmada büyük bir yenilgi almasinin ardindan bugüne kadar küba'ya dogrudan saldirmaya cesaret edemez.
james bond yöntemleriyle defalarca castro’yu (purosuna patlayici madde koymak gibi) yok etme girisimlerinde bulunur, basaramaz.

1960
kongo cumhurbaskani lumumba’yi öldürme girisimi.

1961
dominik cumhuriyeti’nde diktatör rafael leónidas trujillo’u öldürür.

1963
güney vietnam’da iktidar sahibi ngo dinh diem’i katleder.

1971
?

1973
sili’de demokratik secimle yönetime gelen salvador allende hükümetini devirir.
allende elinde silahiyla karsi koyar, yenildigini anlayinca intihar eder.

1980
?

1981
nicaragua’da ikinci bir küba’yi engellemek icin sandinistlere karsi kontra cephesine
42 milyon dolar yardimda bulunur.

80 yillarda afganistan’da sovyetlere karsi fundamentalist mücahitleri destekler.
taliban döneminde usama bin laden devlet konugudur.

11 eylül 2001
world trade center'den yükselen alevleri gören cia cuvallar.

__________________________________________________________________________

Kendi sitelerinde Türkiye ile ilgili sayfada, pkk için terör örgütü yerine ayrılıkçı isyancı grup (separatist insurgency) tanımlamasını kullanmıştır.

__________________________________________________________________________

CIA’in suikast planı dosyası açıldı

CIA, 1950-1973 yılları arasını kapsayan bir dosyanın gizlliğini kaldırdı. Dosya, Küba lideri Fidel Castro’nun da aralarında bulunduğu yabancı devlet adamlarına yönelik suikast planlarına ilişkin ayrıntıları içeriyor.
WASHINGTON - “Aile yadigarları” adı verilen yaklaşık 700 sayfalık dosya, CIA’in o tarihlerde birçok yasadışı faaliyet yürüttüğünü ortaya koyuyor. Belgeler soğuk savaş yıllarına ait önemli ayrıntıları içeriyor.
Belgelere göre, Küba lideri Fidel Castro’ya yönelik suikast planı, dönemin adalet bakanı olan ve ABD başkanıyken bir suikast sonucu öldürülen robert kennedy tarafından yönetilmişti.

Yasadışı olarak telefonların dinlendiği, özel mektupların okunduğu ve insanlar üzerinde uyuşturucu maddelerle testler yapıldığı bilgisi de dosyada yer alıyor. Belgeler, CIA’in internet sayfasında gelecek haftadan itibaren yayımlanmaya başlanacak.
 


Alıntı : http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/412036.asp#storyContinues

______________________________________________________________________________

http://maps.google.com/?ie=UTF8&ll=38.952701,-77.146661&spn=0.011814,0.019312&t=h&z=16


_____________________________________________________________________________

CIA'nin 'el çabukluğu marifet' rehberi

Soğuk Savaş döneminde CIA'nın ajanları için hazırlattığı gizli 'Resmi CIA gözbağcılığı ve yanıltmaca rehberi' satışa çıktı.
CIA rehberi
Yarım asır sonra yeniden basıldı
Rehber, 1953 yılında sihirbaz John Mullholland'a o zaman için hayli yüklü bir miktar olan 3 bin dolarlık bir ücret karşılığında yazdırılmış ve "gizli" başlığıyla dağıtılmıştı.
CIA 1970'li yıllarda bu resmi el kitabının kopyalarının imha edilmesini emretmişti ama imhadan kurtulan bir kopya "Resmi CIA gazbağcılığı ve yanıltmaca rehberi" adıyla yeniden basıldı.
Rehberi, casusluk tarihi uzmanı Keith Melton ile CIA'nin eski başkanlarından Bob Wallace ortaya çıkardı ve yeniden basıma hazırladı.
Ajanlar için hazırlanan bu el çabukluğu-marifet el kitabında birinin içkisine ilaç karıştırmaktan, ufak tefek şeylerin gösterilmeden cebe indirilmesine ya da ayakkabı bağlarıyla mesajlaşmaya kadar türlü numaralar ayrıntılarıyla tarif ediliyor.
Örneğin ajan kitaptan, ayakkabı bağlarını farkı bağlayarak karşısındakine "Elimde yeni bilgi var", "Beni takip et" ya da "Birini getirdim" gibi mesajları nasıl verebileceğini ya da ya da birinin sigarası yakılarak dikkati dağıtılırken içkisinin içine kibrit kutusuna saklanmış uyku ilacının kaşla göz arasında nasıl atılabileceğini öğrenebiliyor.
Yeniden yayımlanan rehberin önsözünü de CIA Başkan Yardımcısı John McLaughlin yazmış.
McLaughlin sihirbazlık ve casusluğun özünün birbirine çok benzediğini kaydediyor ve "Mullholland'ın haplar, iksirler ve tozlarla ilgili olarak verdiği bu bilgiler o zamanlar casusluk alanında yürütülen, beyin yıkama ya da doğa üstü psikoloji de dahil çok çeşitli alanlardaki araştırmalara sadece bir örnek" diyor.
Rehber, o dönemde MK Ultra adı verilen daha geniş bir CIA projesinin parçası olarak hazırlanmış.
Proje o dönemde Sovyetler Birliği'nde uygulanan beyin yıkama ya da kontrol yöntemlerine karşı yeni taktikler geliştirilmesini hedefliyordu.

_________________________________________________________________________

CIA bir köyü deney için kullanmış 


Fransa'nın güneyindeki bir köyde yaşayanlar 60 yıl önce bir gün aniden halüsinasyonlar görmeye başladılar. Bazılarının sonu akıl hastanesinde bitti, bazıları ise yaşamını yitirdi. Olayın arkasında CIA çıktı.




Amerikalı bir gazeteci tarafından yeni yapılan bir araştırma sonucunda 60 yıl önce Fransa'da bir köyün sakinlerinin CIA'nın deneyi sonucunda çıldırdığı öne sürüldü.

Araştırmaya göre, CIA, köylülerin ekmeğine halüsinasyon ve histeriye yol açan LSD kattı.

16 Ağustos 1951'de yaşanan ve 'lanetli ekmek' (Le Pain Maudit) olarak tarihe geçen olayda beş kişi öldü ve yüzlerce kişi korkunç halüsinasyonlar görerek çıldırdı.

Ancak gazeteci H.P. Albarelli, yaptığı araştırma sonucunda elde ettiği belgelere dayanarak, CIA'nın LSD'nin etkilerini test için bu olaya yol açtığını söyledi. Gazeteciye göre CIA'nın suistimallerine dair 1975 tarihli bir Beyaz Saray raporunda bu olaya atıfta bulunuluyor.

Gazeteci, olayın CIA’in “zihin kontrolü” kapsamında yaptığı bir deney olduğu iddiasını ortaya attı. Buna göre, CIA, köyün ekmeklerine bilerek “LSD” adı verilen sentetik uyuşturucu katmış ve neler olacağını görmek istemişti. Albarelli’ye göre bu deney ABD ordusunun Özel Operasyonlar Birimi tarafından yapıldı.

Fransa'nın güneyindeki Pont-Saint-Esprit'te meydana gelen olayda köylülerden biri yılanların onu yediğini düşündüğünü söyledi. Halk polise, sürekli ejderha gördüklerini, kendilerine saldırdığını söylüyordu. Bir çocuk bıçakla büyük annesine saldırdı. Bir diğeri, “Ben uçağım” diyerek kendini ikinci kattan aşağı attı. Doktora koşan biri ise, “Kalbim çıktı, ne olur yerine takın” diye yalvardı. Sokaklar çıldıran insanlarla doluydu. 5 kişi öldü, 300 kişi yaralandı. 50 kişi aylarca tımarhaneye kapatıldı. Uzmanlar, bu olayın, ekmeğin içinde uyuşturucu etkisi yapan bir yaban mantarının neden olduğunu söyledi.

Olayın mağduru köylüler şimdi daha fazla cevap istiyor. 71 yaşındaki Charles Granjoh, "Neredeyse ölüyordum ve bunun nedenini bilmek istiyorum" diyor. (Gazeteport)


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=985425&Date=13.03.2010&CategoryID=81
 
______________________________________________________________________________

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Zeki Alasya Masonik Röportaj

Allah ıslah eylesin böylelerini, hainlik ocağı gibi işleyen ve siyonizmin kölesi masonluğu masum göstermek adına yapılan dezenfaryon çalışmlarından bir röportaj, zeki alasya zevatının verdiği röportajı ve bilerek veya bilmeyerek düştüğü bebek katili israil maşalığını iyi okuyun..

Türk sinema ve tiyatrosunun en ünlü oyuncu ve yönetmenlerinden Zeki Alasya, neden Mason olduğunu açıkladı. Star gazetesinden Murat Menteş'e konuşan Alasya, partneri Metin Akpınar'ı Mason yapamamaktan şikayet etti. İşte o röportajın ilgili bölümü...
Masonlukla bir ilginiz var mı?
Ben Masonum.
Masonların dünyayı yönettiği söyleniyor. Siz de yönetiyor musunuz?
Hayır, dünyayı yönetmiyorum. Masonluk bir ahlak ve kardeşlik sistemidir. Bir din değildir kesinlikle. İnsanların kardeş olması gerektiğini öne çıkaran bir yapıdır. Çok kötü tanınıyor. Ben Mason olmaya kalktığım günlerde ailem dehşete kapıldı.
Ne zaman Masonluğa geçtiniz?
15 sene oldu.
Metin Akpınar 'Zeki bana Mason olmayı önerdi, kabul etmedim' diye bir açıklama yapmıştı. Öyle mi sahiden?
E tabii, ben Mason olunca, Metin'in de Mason olmasını istedim. Fakat yanaşmadı.
Kimler Mason oluyor?
Mesleğinde ileri gitmiş kişiler kabul ediliyor. Zenginlerin toplandığı bir yer değildir. Ben Mason olduğumda kiralarımı ödemekte zorluk çekiyordum.
Kaç Mason var?
Dünyada 6 milyon, Türkiye'de de 15 bin. Masonluk ulusal bir kuruluştur. Sanıldığı gibi kökü dışarıda, Siyonist filan değildir. Ateistseniz Mason olamazsınız.
Hangi dinden olmak gerekiyor?
Belli bir dinden ziyade, Yaratıcıya inanmak gerekir. Yaratıcı'ya 'Evrenin Ulu Mimarı' diyoruz. Bence çok güzel bir tabir. Masonluğu vahşi ve aşağılık bir şey olarak anlatan kitaplar okumuştum. Halbuki ahilik, Bektaşilik, Mevlevilik gibi bir oluşum.
Masonluk size çok şey kattı mı?
Çok. Sabırlıydım, sabrım arttı. Paylaşmayı severdim, paylaşımcılığım arttı. Üç-beş kişi bir araya gelip saçma sapan şeyler konuşuyorduk. Futbol, para, kadınlar, dedikodu... Bir arayışa girmiştim. Masonlukta karar kıldım. Çok memnunum.
Çok ilginç... Masonlar genellikle Masonluklarını gizler.
Evet. Başlarına bir şey gelecek diye korkuyorlar. Mesela Devlet Tiyatrosu'nda çok Mason var, söylese işinden olacak.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı üstadım?
Bu üstat lafını çok severim, biz Masonlar çok kullanırız... Hayatta her şey olur, para gelir, şöhret gelir, bilgi gelir... Hepsinden önemlisi iyi insan olmaktır.
kaynak: internethaber


Dipnot : Zeki Alasya insanlar tarafından sevilen bir oyuncudur. Masonluğu insanlara iyi olarak anlattığına dikkat edin. Zeki Alasyayı sevenlerin ona hak vermesi ve Masonluğa karşı hoşgörülü olması içten bile değil..

İlluminati

1776 yılında Almanya'nın Münih kentinde, Adam Weishaupt isimli Kabbalacı bir Hukuk Profesörü ve Baron von Knigge ile diğerlerinin yardımıyla kurulan gizli topluluk. Illuminati, "Aydınlanmış Olanlar" anlamına gelmektedir. Topluluğun kuruluş amacı cehaletle, baskıcılıkla ve kilisenin dogmalarıyla mücadele etmekti. Her ne kadar asıl amaç, aydınlanarak dinsel dogmalardan uzak, hür düşünceyi ve Newtoncu pozitif bilimin önünü açmak idiyse de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek dünya siyaset tarihinin belki de zaman içerisinde üzerine en fazla komplo teorisi üretilmiş topluluğu halini almıştır.
Münih'te kurulup, o yörede (Bavyera) hızla gelişen İlluminati'nin üye kayıtları büyük bir gizlilik içinde saklanıyordu. Öyle ki, üyelerin her birinin takma isimleri vardı ve yazışmalarda bunlar kullanılır, üyelerin gerçek isimleri ve kimlikleri asla kullanılmazdı. Örneğin, topluluğun kurucusu Adam Weishaupt'un kod adı Spartacus idi. Illuminati üyeleriyle ilgili bilinen tek şey, tüm üyelerinin Cermen kökenli beyazlardan oluştuğudur.

İnişler, çıkışlar

12 kişi ile kurulan İlluminati topluluğu, gelişmelerini Mason Localarından kendilerine uygun üyeler kazanarak sağlamaya çalışmışlar, ilk sene sonunda 80 üyeye çıkmışlardır. Daha önceden 22 Haziran 1784'te tüm Bavyera'da Masonluk ile birlikte İlluminati de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek yasaklanmıştı. Masonluğun, tarih boyunca kendisine yönelen tüm baskı ve yasaklamaların altından hiçbir zarar almadan çıkması gibi yine zararsız çıktığı bu süre Illuminati'ye pek yaramamış ve büyük ölçüde gücünü ve varlığını yitirmişti.
19. yüzyılın başlarında ünlü Alman filozof Hegel'in katılımıyla canlanan ve eski parlak günlerine dönen İlluminati, bu yıllarda, üyesi olan Hegel'in tez-antitez kuramlarıyla Yeni Dünya Düzeni düşüncesinin geliştiği bir ütopya topluluğu haline gelmişti. Dünya üzerindeki çeşitli toplulukları etkileyen bu düşüncenin mirasçıları bugün halen çalışmalarını sürdürdüğüne dair komplo teorileri vardır.


İlluminatinin ''Aydınlanmış olanlar'' manasına geldiğini öğrendik. Alaadinin sihirli lambasını hepimiz cocukken seyretmişsizdir. Bu videoya iyi bakın. Göreceksiniz ki beyinlerimizi neye yönlendiriyorlar. Sözde ''Mavi Cin''in Alaadine kendini kabul ettirme çabası içersine girerken yukarıya doğru İlluminate diye ışık saçarak havalandığına iyi bakın.

Alaadini dünyevi zevklerle kendine bağlama çabası içerisinde oluşunu kendi gözlerinizle görün...
Youtube den izlemek isteyenler için ; http://www.youtube.com/watch?v=cd07uvkTeKo

Semboller ve Anlamları

ALL SEEYING EYE
Masonlukta tanrı tasviri için kullanılan ve yehova nın her şeyi gördüğünü anlatan, piramitin en üstünde tek göz ile betimlenen simge.
















ALCHEMY
   17.yüzyılda geometrik şekiller (daire, üçgen, çember) bir arada   kullanılarak büyü ve büyücülük gibi temel gizli masonların gizli öğretilerinin saklandığı bir çeşit koddur. Şu anda bile şirketlerin logosu, amblemi olarak kullanılmakta ve haberleşme ağının düzeni oluşturulmaktadır. Bilgisayar oyunlarında sıkça rastlanır.



Anarşist
 Populer zamanımızda çocuklar arasında Anaşist kelimesi hızla yayılmakta ve kullanılmaktadır.Anarşizmin anlamı, bu günün dünyasına kendini fazla kaptırma geleceğe yönelik bütün herşeyi yok sayarak anı yaşamdır. ( A harfinin çemberin dışında olduğuna dikkat edin.) Artık hayatımızın her alanında olan bu işaret, haberleşme ağının başka bir parçasıdır. Bilgisayar oyunlarında, filmlerde, hatta bazı takım sembollerinde bile görmekteyiz.



ANKH
 
Eski mısırda ebedi hayat, yeniden doğuş ve güneşe hayat veren gücü simgeler.












BLAIR WITHC
Ortaçağda simyacıların cazibesi olan bir semboldur.
Dikkatli bakıldığında kollarını ve bacaklarını açmış bir insan profilide görülür. Aynı zamanda yıldıza benzeyen bir şekli de vardır. (Pentegram) Bu işaretin adında film ve bilgisayar oyunu da mevcuttur.



CHAOS
Kaos düzenin tersidir.Dünya da bütün inanışlar değişir ve bu inanışlar eğlenceye, dünya hayatına düşkünlüğe yöneliş gösterir. (Şu an dünyanın genel haline bakarsanız, bu durumun en iyi ve en yoğun şekilde varlığından haberdar olursunuz.) Bir diğer anlamı ; biz Tanrı ve öğretilerine değil, şeytana(Lusifer'e) taparız.    ( Kendi tanrılarını arıyorlar. Ortadaki soru işaretine dikkat...)



CIRCLE
Bu koyduğum şekil aslında Circle sembollerinin hepsinin karışımıdır. Manası ise birlik, bütünlük, kadın, toprak ve kutsal yerdir. Merkezi putperestliğe bağlı bir din anlayışını sembolize eder. Ayrıca maddeyi temsil eder. ( X ve P harflerinin iç içe girdiğine dikkat edin. Windows Xp de bunu göreceksiniz. Ayrıca Haçlı Seferleri sırasında bulunan hristiyan paralarını amblemidir.) ( Aklınıza Kudus'u getirin.)




COMPASS
        Masonik bir simgedir. Temelinde ise masonların pusulası yatar. Masonların doğu hareketini temsil eder. Ayrıca Eski Mısır mistisizmini sembolize ederek Masonluğun dünya görüşünün Eski Mısır Ahitlerine dayandırılmasını konu alır. (Masoon localarının binalarına baktığınızda bu sembolu görürsünüz.)



COW
Bu sembol Eski Mısırda gökyüzü tanrıçası olan Hathor'u sembolize eder. Ayrıca Hindular içinde kutsaldır.















CROSS
Bu sembolu dünyada çoğu medeniyet kullanmıştır. Nazi almanyası, eski putperesler, eski çin öğretileri....Hz.İsanın çarmıha gerilmesini sembolize eder. Hristiyanlığın önemini anlamak ve her yerde hristiyanlığın dünyaya sunduğu öğretiyi akılda bulundurmayı temsil eder. Dipnot : Her medeniyette farklı bir mana taşır. Genel manası budur.



Double Headed Eagle


Masonik bir semboldur. Kartalın kanatlarında 33 adet tüy vardır ve masonluğun 33. derecesini (Ustat Masonluk) konu edinir. Manası ise güç, otorite vb. manalarına gelir. 
Dipnot : 1 Doların üzerinde bu şekil mevcut. Ayrıca Nazi Almanyasının bayrağında da görülebilir. 




DRAGON
Tarih boyunca bir çok simge efsanevi yaratıklara bağlanmıştır ve bu da onlardan biridir. Ortacağ Avrupasında kötülüğü ve tehlikeyi sembolize eder. Doğu kültürlerinde ise gücü temsil eder. İncilde ise Şeytanı temsil eder. 
Dipnot : Bu şekil çok yerde görmüşsünüzdür.
İzlediğiniz çizgifilm, film... Aslında insanların bilinç altına bir şekilde bunlar yerleştiriliyor. Ama farkında olmuyoruz. Hep iyi gösteriliyor. Bu semboller bize hep iyi gösteriliyor...


DREAMCATCHER
Bu şekil Amerikanın büyülüğü örümcek ağını temsil eder. Okulda el sanatları dersinde çocukları bu güzel gözüken şekili yapar ve bunlar odaların duvarlarına asılır. Ve çocuklar kandırılarak bu şekil seni kötülüklerden korur denilir. Ama bu sembol, aslında onların iletişimde bir aracıdır. 
Dipnot: Bir kötülük yok gibi gözüküyor. Araştırmanızı öneririm..




EYE OF HORUS


Mısırın güneş tanrısı Horusun Set ile kavgası sonucu bir gözünü kaybetmesi tasvir edilir.Dikkat ederseniz resim çeşitli figürlerle daha karışık hale getirilmiştir. Göz mısırda güneşe dönük haldedir. Herşeyi gören göz kavramının burdan geldiğini görmektesiniz...




FROG
Birçok kültürde bereketi simge eder. Genellikle doğu kültürlerinde yağmur duası için kullanılırdır.Mısırda ise tanrıca Heket'i temsil eder.









HEXAGRAM
Altı köşeli yıldız ve içinde bir göz. İki ikiz kenar üçgenin üst üste konulmasıyla elde edilir. Üst tarafı erkek, alt tarafı ise kadını temsil eder.Gizli ritüellerin hemen hemen hepsinde bu simge kullanılır. Şeytan çağırma ayinlerinin vazgeçilmezidir. Bu amaçla kullanıldığı halde Yahudi toplumuna şekil davudun yıldızı olarak tanıtılmıştır. Burdaki amaç ise bölünen bir yahudi milleti değil, birlik olan bir yahudi milletinin amaçlanmasıdır.



ITALIAN HORN
Bu sembol Lusifer'in boynuzunu simgeler.İtalyanlara ''bu simgenin sizi koruyacağı söylenmiştir.'' Bir diğer anlamı ise cinsel güç ile insanları birbirine bağlamaktır. Cinsellik içeren Ritüellerin vazgeçilmez sembolüdür.
Dipnot : Bu simgenin İtalya da daha cazip halde kullanılması boşuna değil. Vatikanın oyunlarından bir tanesi de bu olsa gerek. 



LIGHTNING BOLT
Mitolojiye bakarsak ''Bolt'' gücü temsil eder. Zeus topraya yıldırımını atar ve dünyaya canlıları meydana getirirdi.Günümüzdeki anlamında ise Nazilerin gücünü temsil ediyor.
Gücün tek elde toplanmasını sembolize eder.
Dipnot : Çocuklara bunlar gösterilmekte ve aşılanmaktadır. Hangi dine mensup olursa olsun çocuklar güce yönlendirilmekte.  Güç burda manasını çıkartabilir. ''PowerRangers''





Dipnot : Simge ve Anlamları hakkında şimdilik bu kadar bilgi vereceğim. Devamını daha sonra başka bir başlıkta inceleyeceğiz. 
Unutmayın, eğer dünya Kaos a sürüklenirse (ki o kadar uzak gözükmüyor) bu simgelerle karşınıza çıkıp bizim himayemizde bize yardım et diyenler olursa bunlara kanmamanız gerekir. O yüzden bunları bilmelisiniz. Tek yol Hakikat ve Hak yoludur. Düzeni siz yapılandırın..

Abdülhamid'in Siyonistler ve Masonlarla Mücadelesi


Devlet sınırları içindeki Yahudi ve mason hakimiyetinin farkına varan Sultan Abdülhamid, bu kirli güçlere savaş ilan etti. Abdülhamid'in bu kararlı tutumu üzerine siyonist ve masonların tek çıkış yolu onun iktidarına ivedilikle son vermek olacaktı.

1875 yılında Osmanlı İmparatorluğu, tarihinde görülmedik derecede ciddi ekonomik ve siyasal bir bunalıma girmişti. Dış borç kaynaklarının azalmasının yanısıra iç borçların ödenmesi artık imkansız hale gelmişti. Aynı yıl Bab-ı Ali de kısmi bir ekonomik batışı kabul etti. Mayıs 1876'da Süleyman Paşa komutasındaki Harbiye öğrencileri, yanlarına Şeyh-ül İslamlığın medreseli öğrencilerini de alarak Sultan Abdülaziz'i tahttan indirdiler. Darbeye, medreseli öğrencilerin katılımı nedeniyle "Softalar Darbesi" adı verildi. Ancak darbenin sonuçları, darbenin "softalar"ın kontrolünde olmadığını gösteriyordu. Aksine, darbe "masonik"ti; darbeden sonra ön plana çıkarılan mason Sadrazam Mithat Paşa, tahta mason biraderi 5. Murad'ı geçirmişti.

Üstad-ı Azam Kemalettin Apak, Beşinci Murad'ın masonluğunu hakkında şöyle der: "O vakıtlar henüz Veliahd olan 33. Osmanlı Padişahı Beşinci Sultan Murad dahi bu locaya (Fransız Ser Locası) kaydolmuş ve 18. dereceye kadar yükselmiştir (Kemalettin Apak, Türkiye'de Masonluk Tarihi, sf.24)."

Sultan Abdülhamid'in Tahta Çıkışı

Padişah 5. Murad'ın tahta çıkışı üzerine ülke mason Sadrazam Mithat Paşa'nın kontrolüne geçmişti. Mithat Paşa'nın kafasında ise, aydınlanmacı ve pozitivist bir temele dayanan yeni bir Osmanlı toplumu yaratma hedefi vardı. Ancak 5. Murad'ın dengesiz kişiliği bu masonik projenin uygulamasına izin vermedi. Padişahın aniden psikolojik rahatsızlık geçirmesi üzerine yerine yeni bir isim aranmaya başlandı. Tek alternatif olarak görülen Abdülhamid, Meşrutiyet'i ilan etmeyi ve bir anayasanın oluşturulmasını kabul edince 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıktı.

Mason 5. Murad'ın bağlı bulunduğu İstanbul'daki Prodos Locası'nın üstadı Kleanti Skalyeri ise Abdülhamid'in tahta çıkarılmasına büyük tepki gösterdi. Tarihimize "Çırağan Vakası" olarak geçen olayda Skalyeri 5. Murad'ı kaçırarak tahta tekrar çıkarmaya çalıştı, ancak Abdülhamid olayı önceden haber alarak darbeyi önledi. Bu olay, Türk yakın tarihinde önemli bir rol oynayacak olan "masonik darbe" kavramının da ilk önemli örneğiydi.

Ancak Skalyeri'nin Abdülhamid'in istihbaratçıları tarafından durdurulması, bu örgüt çevresinde örgütlenen gizli güçlerin bertaraf edilmesi anlamına gelmiyordu. Aksine, Batı kültürünün büyüsüne kapılan aydınlardan (Jön Türkler) gelen ve azınlıklardan destek bulan muhalefet, kısa bir süre sonra Abdülhamid'in önüne büyük bir engel olarak çıktı. Çünkü Abdülhamid dağılmakta olan İmparatorluğu ayakta tutmak için yegane çözümün pan-İslamizm olduğunu görmüştü ve İmparatorluk bünyesindeki tüm Müslümanları İslam kimliği ile birarada tutmayı hedefliyordu. Bu ise, Osmanlı'nın zaafiyetlerini İslam'ın kendisinde gören ve kurtuluşu Batı pozitivizmini ve sekülerizmini ithal etmekte bulan Jön Türkler açısından kabul edilemez bir durumdu. Bu muhalefet, Abdülhamid'i ve onun İslam birliği amacını baltalamak için onyıllar süren bir çaba içine girdi.

Abdülhamid, karşısındaki bu masonik cephe ile sabırlı bir mücadele yürütürken -ki bu mücadele hiçbir zaman abartıldığı gibi "kanlı" değil, aksine son derece ılımlı yürütülmüş, rejim muhalifleri sadece sürgün edilmişlerdir- yüzyılın sonunda karşısına ilginç bir pürüz daha çıktı. 


Siyonizmin Vadedilmiş Topraklarına Ulaşmasındaki Engel

Padişahlık görevini yürüttüğü 33 sene boyunca masonlukla büyük mücadele veren Abdülhamid'e diğer bir tepki Siyonistlerden gelmişti. 1897 yılında ilk olarak siyasi bir yapıya sokulan Siyonizmin vazgeçilmez hedefi olan Yahudi devletinin sınırları Tevrat'ta şöyle tarif edilmiştir:

"Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan'dan ırmaktan, Fırat ırmağından Garp Denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Allah'ın izniyle Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak bastığınız bütün diyar üzerine koyacaktır." (Tevrat, Tekvin Bölümü 12/25)

Siyonistler kendilerine Tevrat tarafından vadedilen bu topraklara ulaşmak amacıyla 19. yüzyıl sonlarında resmi girişimlere başladılar. 1897 yılında Basel'de yapılan 1. Siyonist Kongresi'nde Yahudi lider Theodor Herzl, Yahudi devletinin sınırlarını şöyle açıklamıştı:

Kuzey sınırımız Kapadokya'daki (Orta Anadolu) dağlara kadar uzanır. Güneyde de Süveyş Kanalı'na; sloganımız Davud ve Süleyman'ın Filistin'i olacaktır.

Herzl, bütün dünya Siyonistlerinin vereceği destekten emin olarak kongrede şunları da söylemişti:

Basel'de ben Yahudi Devleti'ni kurdum. Eğer yüksek sesle söylersem bütün dünya bana güler. Fakat beş sene içinde veya elli sene sonra herkes bunu bilecek.

Basel'de yapılan ilk Siyonist kongrede çizilen hayali sınırlar Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altında bulunuyordu. Theodor Herzl bu toprakları ele geçirmek için birçok kez İstanbul'a geldi. Bu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik olarak zor durumda olduğu biliniyordu. Herzl Sultan Abdülhamid'in bu zor durumundan yararlanarak Filistin'i para karşılığında ele geçirmek istiyordu. Fakat Abdülhamid'in tepkisi Theodor Herzl'in tahmin ettiği gibi olmadı.

Filistin topraklarına göz diken Siyonistlerin Sultan Abdülhamid'den olumsuz cevap almaları, hatta saraydan kovulmaları Siyonistlerin Abdülhamid'e olan düşmanlıklarının ilk tohumlarını atmıştı. O günleri yaşayan Mustafa Turan (Bey) hatıralarında Siyonistlerin Abdülhamid'le olan diyaloglarını ve daha sonraki gelişmeleri şöyle anlatıyor:

1893 baharında Siyonist cemiyetin kurucusu Theodor Herzl, bu konuda görüşmeler yapmak için İstanbul'a gelmiş, Hahambaşı Moşe Levi ile beraber Yıldız Sarayı'nda Abdülhamid'in karşısına çıkmışlardı:

"Padişahımız hazretlerine, Yahudi kullarından bir istirham sunmaya geldik. Bu sadık kullarınız Mukaddes Filistin'e yerleştirilmeleri için emirlerinizi bekliyorlar. Ve bir şükran armağanı olarak beş milyon altın kabul buyurmanızı arz ediyorlar."

Halbuki Sultan Abdülhamid, onların planlarını çoktan haber almış ve cevabını çoktan hazırlamıştı. Sonuç; gelen heyetin saraydan hemen kovulması oluyor, çıkarılan bir fermanla Yahudilerin Filistin'e yerleşmeleri yasaklanıyordu. İşte masonlar ve Siyonistler bunlardan dolayı Abdülhamid'e düşmandılar. Abdülhamid'e karşı mücadele de böyle başlamış oluyordu... Önce Balkanlar karıştırılıverdi... Sırp ve Bulgar çeteleri desteklendi, kışkırtıldı. Sonra, Taşnak komitesince plan kurdurtulup Yıldız'da Cuma selamlığında Abdülhamid'e karşı suikast planlandı. Suikastte Abdülhamid kurtulmuş ama birçok asker şehit olmuştu. Bu suikastte başarısız olan masonlar-Yahudiler çalışma alanlarını Paris'e kaydırdılar. Çünkü Paris'te birçok Jön Türk vardı. Siyonistler Jön Türkler'e her türlü desteği vermeye başladılar. Yayın ve diğer faaliyetleri oluşturulup Abdülhamid aleyhine kampanyalar başlattılar (Mustafa Yalçın, Jön Türkler'in Serüveni, İlke Yayınları, İstanbul, 1994, s.186-187) .

Abdülhamid'in bu kararlı tutumu üzerine Yahudilerin tek çıkış yolu onun iktidarına ivedilikle son vermek olacaktı. Herzl "Siyonizmin amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı'nın dağılmasını beklemeliyiz" diyordu. Bunun için de ilk hedef Abdülhamid'in tahttan indirilmesiydi. Abdülhamid'i dış müdahalelerle düşüremeyeceğinin farkında olan Herzl, bunun için devlet içinde güçlü bir kuruluşla işbirliği yapmayı tercih etti. Amacına en uygun kuruluş, Jön Türk hareketinin uzantısı olan İttihat Terakki Cemiyeti'ydi (Harun Yahya, Siyonizmin Dünya Egemenliği Politikası) .

İttihat Terakki Cemiyeti'nde önemli bir etkiye sahip olan grupların biri Selanik'li Yahudi kökenliler, yani dönmelerdi. Bu isimler Abdülhamid'i devirmek için uluslararası finans çevrelerinden yardım sağlamaktaydılar. Cemiyetin diğer bir yardım kaynağı ise Mısır Cemiye-i İsrailiyesi'ydi. Mısır'da bulunan Yahudilerden oluşan bu cemiyet, Jön Türklerin çıkarmış olduğu yayınların Mısır'da kolayca dağıtılmasına yardımcı oluyordu.

Devlet sınırları içindeki Siyonist ve mason hakimiyetinin farkına varan Sultan Abdülhamid, kendine bağlı olarak kurmuş olduğu istihbarat örgütü vasıtasıyla masonları sıkı takibe aldı. Selanik'te bu gelişmeler olurken, masonlardan büyük bir tehlikenin geleceğini hisseden Abdülhamid, mason localarını denetim altına almaya çalıştı. 1894 yılından sonra localarda neler konuşulduğu ve orada yapılan faaliyetlerin içeriği konusunda bir örgütlenme kurmuştu. Osmanlı üzerinde güçlü etkisi olan Ser Locası, Abdülhamid'in etkili istihbarat çalışmalarına fazla dayanamayarak kapanmak zorunda kaldı.

İkinci Meşrutiyet'in İlanı ve Masonların Meşrutiyetçilere Açık Desteği

Abdülhamid'e muhalif grupların arasında başı İttihat Terakki Cemiyeti üyeleri çekiyordu. İttihatçılar tarafından astırılan bildiriler Abdülhamid'e yapılan uyarılar niteliğindeydi. Bu bildirilerle Abdülhamid'e karşı savaş ilan edilirken, Makedonya ve Selanik'teki Mason localarının tam desteği alınmıştı.

Abdülhamid, İttihatçıların tehditleri üzerine geri adım atmak zorunda kaldı. Amacı gereksiz yere kan dökmemek idi. Çünkü bazı İttihatçılar, yanlarına Balkanlar'da yaşayan azınlıklara mensup askerleri alarak dağda kurdukları çetelerle devletin merkezleri olan Yıldız ve Babıali üzerinde baskı yapmaya başlamışlardı. İttihatçılar tarafından küstah bir dille çekilen telgraf neticesinde Abdülhamid'in Meşrutiyet'i ilan etmekten başka bir ihtimali kalmamıştı. Üstad-ı Azam Kemalettin Apak, bu olayın ayrıntılarını şöyle anlatıyor:

Serez'deki Makedonya Locası'nın azasından olan Serez mutasarrıfı Reşit Paşa kardeşimiz, Meşrutiyet ilanı günü Serez'den İstanbul Yıldız Sarayı'na, İkinci Sultan Abdülhamid'e telgraf çekerek "iki saate kadar Meşrutiyet ilan edilmediği ve cevap verilmediği takdirde ahali tebdili biat edecektir" demişti. Abdülhamid bu telgrafı alınca telaşlanmış ve müsvedde halinde olan bu cevabı tebyiz bile ettirmeden her tarafa telgraf çektirerek İkinci Meşrutiyet'i tamim mecburiyetinde kalmıştır (Türkiye'de Masonluk Tarihi, Kemalettin Apak, s.39) .

Yıllardır kurulması düşünülen fakat sürekli olarak Abdülhamid'in engellemeleri neticesinde başarısızlıkla sonuçlanan Büyük Türkiye Locası çalışmaları da Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte başarıya ulaştı. Üstad-ı Azam Kemalettin Apak ise masonluk-İttihat ve Terakki ittifakının, Meşrutiyet'in ilanından sonra da devam ettiğini vurgular:

Masonluk bu bölgede İttihat Terakki Cemiyeti'ne nasıl hizmet etti ise, bilahare Meşrutiyet'in ilanını müteakip bu cemiyet de Türk masonluğunun teşkilatlanıp gelişmesine öylece hizmet etmiş ve onun yükselmesine amil olmuştur (Türkiye'de Masonluk Tarihi, Kemalettin Apak, s.41) .

Meşrutiyet'in ilanından sonra masonların yapmış oldukları propagandalar sayesinde devlet kademesinde mason olmayanların Avrupa ülkelerinde itibar görmeyeceği inancı yaygınlaşmıştı. Araştırmacı-Yazar Mustafa Yalçın, Meşrutiyet'in ilanından sonra mason localarına artan talebi kitabında şöyle anlatıyor:

Bu propagandalara aldananlar gecikmeden soluğu mason teşkilatlarının gizli odalarında alıyorlardı. Önce İstanbul'da bir mason büyük şurası oluşturuluyor sonra ilk üyeler en yüksek mason basamağına yani 33. dereceye çıkarılıyordu. Masonluğun bu yüksek basamağına tırmanan biraderler arasında Talat Paşa, Mithat Şükrü Bey, Karasu, Davit Kohen vardı. Bu zatları birdenbire son basamağa çıkaran zat, Mısır Şuray-ı Ali azasından Sakanini biraderdi. Türk masonluğunun siyon üçgenli tahtına yerleşen İttihat ve Terakki ileri gelenleri, diğer subayları da locaya girmeye zorlayarak kendilerine çekmeye çalışıyorlardı. İttihat Terakki, herkesi bünyesinde toplamaya çalışmakla bir siyasi oluşum havası vermek istiyordu. 31 Mart olayının ardından İttihat ve Terakki liderlerinden Talat Bey, masonlukta bir basamak daha çıkıyor ve büyük üstad oluyordu. Ayrıca memleketin her yerine, Elazığ'dan Malatya'ya varıncaya kadar İttihat Terakki kanalıyla localar açılır olmuştu. Az zamanda yalnız İstanbul'da 24 loca açılmıştı. Bütün memleketteki locaların sayısı 58'e ulaşmıştı (Türkiye'de Masonluk Tarihi, Kemalettin Apak, s.39) .

Abdülhamid'i düşürmek masonlar için kolay olmayacaktı ve ancak bir darbe ile düşürülebilirdi. Yapılacak ilk uygun zeminin hazırlanmasıydı. Sultan Abdülhamid, hiçbir ilgisinin olmadığı 31 Mart Ayaklanması gerekçe gösterilerek ve Şeyhüllİslam Mehmed Ziyaettin'in verdiği fetva sonucunda tahttan indirildi. Abdülhamid'in yerine İttihatçıların güdümünden çıkmayacağı belli olan Mehmet Reşat getirildi. 27 Nisan gecesi de Sultan Abdülhamid ve ailesi 20 saatlik bir tren yolculuğu sonucunda Selanik'e gönderildi. Bu olaydan sonra Osmanlı'yı bir İslam Birliği halinde ayakta tutabilmenin son fırsatı da yok edilmiş oluyordu.




Alıntıdır...